25 Ağustos 2011 Perşembe

Iyiler er ya da geç kazanır

Uzun süredir yazmıyordum, lig başlayana kadar da yazmayı düşünmüyordum, yazacak bir şey olmadığından değildi bu hareketsizlik, sadece biraz geri çekilip daha dingin bir biçimde izlemek içindi yaşananları. Ama dün yaşanan en hafif tabiriyle skandaldan sonra yazmak şart oldu.


Dünkü kararla ilgili nereden başlayacağımı bilemiyorum. 3 Temmuz’dan beri yaşanan hukuksuzlukları ayrıntılı anlattık, dün yaşananlara ise yine dünden başlayalım.

24 Ağustos sabahı Associated Press’in geçtiği haberde, “Şike soruşturmasına rağmen Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi kura çekiminde yer alacağı” bildiriliyordu. Ajans haberi UEFA Genel Sekreteri  Gianni Infantino’nun konuşmasından aynen şu şekilde veriyordu:

"Turkish champion Fenerbahce takes its place despite being under suspicion in a widespread match-fixing investigation at home. UEFA has promised that any club found guilty of corrupting matches will be kicked out of its marquee competition and have its results wiped from the record. UEFA is working very hard behind the scenes to ride the game of these threats'' general secretary Gianni Infantino said at the playoffs draw this month. ''We will not hesitate to prosecute any individual, any official or any club.”

Tabii ki QTM, bu haberin asıl önemli kısmını atlayıp, UEFA’dan Fenerbahçe ile ilgili şok istek gibi kendinden beklenecek şekilde haberler yaptı, hatta Hürriyet gazetesi haberin altına İngilizce metni mikroskopla görünecek kadar küçülterek koydu sonrasında o kısmı da kaldırıp sadece kendi metinlerini bıraktı.

24 Ağustos sabahı UEFA Genel Sekreterinden bu açıklama gelmişken, TFF’nin yangından mal kaçırır gibi tam da UEFA’nın mesai saati biterken men kararı alması manidar.

TFF, UEFA’nın, şikeden ceza almış (şüpheli değil alenen suçlu yani) İtalyan ve Portekiz kulüplerine hiçbir yaptırım uygulamayan UEFA’dan bahsediyorum, tehditlerine boyun eğdi. Ya da aradığı fırsatı buldu mu demeliyiz?

O zaman sorarlar, 15 Ağustos’ta elimizde yeterli delil yok, iddianameyi bekleyeceğiz diye karar alırken, 9 günde ne değişti de Fenerbahçe’yi alenen suçlu ilan ettiniz? 24 Ağustos sabah UEFA Genel Sekreteri, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi kura çekimine katılacak diyor, MAA, Cumhurbaşkanı ile görüşüyor, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanımız "uluslararası kurumları dikkate almalıyız” mealinde bir şeyler söylüyor, bir bakıyorsunuz TFF, UEFA bizden talep etti diyerek men kararı alıyor!

MAA, çıkmış TV’ye “öyle böyle değil durum çok vahim” diyorsa, yine sorarlar o halde niye 15 Ağustos’ta küme düşürmediniz? Ayrıca, yine sorarlar, bu soruşturmada sadece Fenerbahçe mi var? Başkan’ı hakkında yurt dışı çıkış yasağı getirilmiş, adli kontrol hükümlerine göre şimdilik kaydıyla serbest bırakılmış takım şikeden yargılanmıyor mu? Ayrıca, “Nüktedan”ın takımı ile Asbaşkanı ve Teknik Direktörü metris’te yatan takım Avrupa Ligi maçlarına çıkarken sorun yok da Fenerbahçe’ye gelince mi sorun oluyor? Bu adamlar Metris’e tatile mi gittiler? Şampiyonlar Ligi UEFA’nın da Avrupa Ligi papazın çayırındaki renkdaşın ifade ettiği gibi Tapu Kadastro’nun organizasyonu mu?

Sorulara devam ediyoruz:

UEFA’nın elinde eğer yeterli derecede kanıt ve belge varsa, neden bizzat karar almıyor da bunu ya Fenerbahçe’den ya da TFF’den istiyor? Fenerbahçe’den katılmama kararı almasını bekleyerek suçu üstüne almasını istemek hangi aklı evvelin düşündüğü bir uygulamadı? Elde belge varsa neyin pazarlığı yapılıyor? UEFA’nın gönderdiği Cornu denen zat, nasıl oluyor da, Etik Kurulu’nun günlerce inceleyip yeterli delil bulamadığı dava ile ilgili savcı efendi ile 1,5 saat görüşerek bir kanaate varıyor? UEFA, CAS’tan kendilerini CASıcı bir karar çıkması ihtimaline karşı bedeli çok yüksek olacak maddi ve manevi tazminat davalarını TFF’nin üstüne mi yıkmaya çalışıyor? Kendi ülkelerinde mahkemelerce suçlu bulunup mahkum edilen Milan ve Porto hakkında hiçbir işlem yapmayan UEFA, sıfır tolerans zırvasını ve asıl yüzünü gizlemek için korkak ve omurgasız TFF’yi kullanarak dünyaya biz şikeyle mücadele ediyoruz mesajı mı vermeye çalışıyor? TFF, kendi eylemlerini savunmak ve kendi kulüplerini korumak yerine, UEFA’nın maşası olmayı nasıl içine sindirebiliyor ve bu omurgasız yönetim nasıl hala orda oturabiliyor? 15 Ağustos’ta “hiç kimse istedi diye bir takım kararlar alacak değiliz” diyen, üzerinden on gün geçmeden “UEFA istedi biz de bu kararı aldık” diyenler nasıl bir ruh halindedir? “UEFA yetkilileri herhangi bir belge görmedi sadece medyayı takip ederek bize bu telkinde bulundular” açıklaması aslında tüm hukuksuzluğu açıklamamakta mıdır? UEFA’nın, iddianamesi dahi yazılmamış bir dava ile ilgili sadece savcı ile görüşerek ve sadece basında yer alan haberlere bakarak karar verdiği bugüne dek görülmüş müdür? Neden TFF, UEFA’nın kendi karar almasına izin vermeyerek, savunma hakkımızı elimizden alıyor? Şampiyonlar Ligi’ne katılacak kadar temiz olmayan Fenerbahçe nasıl oluyor da 9 Eylül’de başlayacak pür-i pak liginize iştirak etme hakkına sahip oluyor? O halde şunu derler adam olana, sen ya 15 Ağustos’ta elinde delil olmasına rağmen düşürme kararı veremeyip eyyam yaptın, ya da aslında bir şey yok ama İtalya ve Portekiz federasyonlarına hiçbir şey yapamayan UEFA’dan korktun, Fenerbahçe’yi UEFA’nın şikeyle mücadele senaryosuna kurban verdin. Her iki durumda da onurlu haysiyetli kişilerin yapacağı şey istifa etmektir.

TFF YK üyesi Beşiktaşlı Hüsnü Güreli’nin, “sayemde Beşiktaşlı da kurtardık” sözleri aklımızda, 15 Ağustos’ta kargaları 24 Ağustos’ta Şampiyonlar Ligi’nin marka değerini kurtarıp, Fenerbahçe’yi kesin olarak mahkum mu ettiniz? Eğer kararınız bu yöndeyse, yayıncı kuruluştan icazet alıp kararınızı açıklayabilecek misiniz? Daha ne kadar bu tiyatroyu oynamayı sürdüreceksiniz? Örtülü ödeneklerden gönderdiğiniz paralar, siyasilerin tüm çabaları şampiyon yapmaya yetmedi de doğrudan Fenerbahçe’den haklarını alıp ts’yeı göndermeye mi başladınız?

MAA çıkmış “aldığımız kararın doğru olduğuna inanıyoruz” diyor, o halde ortalık kabadayısı gibi artistlik yapacağına azıcık yüreği varsa CAS’ın yargılama yetkisini tanısın, kararını CAS’ta savunsun.

Elbet bir gün hesap sorulacak ve şunu bilin ki o güne kadar bize de huzur yok size de… Elbet bir gün, kendilerinden istenen belgeleri dahi teslim edemeyen ancak her fırsatta yurtdışına jurnalcilik yapan kulüplerin botokslu başkanlarından; yurtdışına çıkış yasağı varken kendi takımının maçına dahi gidemeyen “Nüktedan”lardan; görüyorum ki Fenerbahçe taraftarı ders almamış diyenlerden; 19 maçta şike var diye açıklama yapıp kendini hakim zanneden şizofrenlerden; kozmik odalardan klasörleri sızdıran mahluklardan; soruşturmanın gizliliğini korumak temel görevi iken gizliliğinin ırzına geçilmesine rağmen görevini yapmayıp Aziz Başkan’a laf yetiştirenlerden; kişisel husumetleri nedeniyle yapılanlara sessiz kalan, Aziz Yıldırım giderse bize bir şeyler düşer diye bekleyen leş kargalarından; Aziz Başkan dışarıdayken 200 metre öteden esas duruşa geçip, içerdeyken kabadayı kesilen kabzımallardan; örtülü ödenek paralarını ts’ye yediren süper saç modellilerden; Fenerbahçe direndi böyle oldu deme cüretini gösterebilenlerden; QTM’den, kısacası Fenerbahçe nefretiyle gözü dönmüşlerden hesap sorulacak…

QTM ile ilgili yazının sonuna Hz. Ali’den muhteşem bir söz yazmıştık, bugün geldiğimiz noktada bu sözü yukarıda saydığımız diğerlerine de teşmil ederek tekrar edelim: ”Her derde deva bulunur. Lakin ahlâksızlık illetini iyi edecek bir ilaç yoktur.”

Peki, Fenerbahçelilere düşen görev ne: atkılarınızı bayraklarınızı alın formanızı giyin çıkın sokağa, taşkınlık yapmadan, en zor gün bugünse, bugün de inadına FENERBAHÇE diye haykırın, Darağacında olsak bile son sözümüz FENERBAHÇE deyin Aziz Başkan gibi ve şu tezahüratı haykırın:

Aşkınla oldum derbeder,
Bu sevgi bir ömre bedel,
Fenerbahçeli olmanın
Gururu bizlere yeter…

Sonra onlar düşünsün, çünkü iyiler er ya da geç kazanır…

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Her derde deva bulunur. Lakin ahlâksızlık illetini iyi edecek bir ilaç yoktur.

Son bir haftadır tatildeydim, tatile giderken internete girmeyeceğime, gazete okumayacağıma, kendini haberci ve gazeteci zannedenlerin hiçbirini izlemeyeceğime kendi kendime söz vermiştim. Tatil boyunca da, QTM ile ilgili yazıyı tatil öncesi yetiştiremediğim için hayıflandım, ama tatil öncesi yazmamak isabet olmuş, QTM ve en kaliteli mensupları bu hafta da kendilerini aşmışlar…

Bu son gelişmeler sonrası QTM ile ilgili yazı biraz daha uzayacak, sabırla okursunuz inşallah.

QTM, Türk futbol literatürüne Kara Lale Pierre tarafından kazandırılmış bir kavram. Bugüne kadar Türk spor basınını bu kadar ince bir ironi ile eleştirebilen ve tanımlayan bir sözü kimse edememişti. Bizden olmayan biri basınımızı en iyi tanımlayan kelimeleri seçmişti aslında.

Her sezon başında yüzlerce futbolcuyu transfer eden QTM, bu haberlerine henüz başlamıştı ki, 3 Temmuz günü nur topu gibi şike dosyaları oldu. Her gün yalanlarını ortaya döken, kulüp ile aralarına mesafe koyan, UEFA’nın basın ile ilgili kurallarını sıkı sıkıya uygulayan ve basın ile futbolcular arasına duvar ören, Türk futbolundaki her türlü kirli işin arkasındaki !!!??? Aziz Yıldırım’dan intikam alabilmek için gün doğdu QTM’ye.

Başkan dışarıdayken korkusundan uyuz kedi moduna giren tüm mensupları, bir anda kaplan oluverdi. Savcı oldu, hakim oldu, TFF Başkanı oldu, UEFA Başkanı oldu, küme düşürdü, kalemi kırdı…

Ancak günler geçtikçe, yalanlar ortaya dökülmeye, engizisyonlarının foyası ortaya çıkmaya başladı.

İlk günler heyecanla "Emenike’nin bavulla para sayarken görüntüleri var” diyen QTM, bugün 3 porsiyon dönerden, 2 top dondurmadan medet umar hale geldi. Biz ise hala Emenike’nin para sayarkenki görüntülerini bekliyoruz.

Bir de Mehmet Yıldız olayı vardı. QTM’de çarşaf çarsaf haberler: “Ben oraya gol atmaya gitmedim ki! Fener’i şampiyon yapmaya gittim”. Sonuç; Mehmet Yıldız mahkemeye bile çıkartılmasına gerek görülmeden serbest…

Aziz Yıldırım’ın Eskişehirspor soyunma odasını basarak, “böyle oynarsanız sizi yeneriz” diye yenilme taktiği verdiğini de günlerce büyük bir iştahla yazan QTM, Eskişehirspor Yönetim Kurulu üyelerinin konuyla ilgili açıklamalarını niye haber yapmadınız acaba, o sırada Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe nefreti ile gözleriniz kör müydü yoksa yine?

Hakkında herhangi bir hukuki karar olmayan Aziz Yıldırım’ı hastanede atletle görüntüleme, gözaltına alınış anını gösterme, emniyetteki resmini yayınlama suretiyle onu itibarsızlaştırma ve Fenerbahçe’yi düşürmek için federasyonu baskı altına alma hususlarında, 35 gündür alkışlanacak bir çaba içerisinde QTM. Gereken yapılsın, suçlular hemen cezalandırılsın diye 35 gündür yırtınıyorlar. Adam gibi çıkıp "Fenerbahçe hemen düşürülsün, hatta kapatılsın” demeye cesaretleri yok; “adalet” kelimesinin ardına saklanarak TFF’ye baskı yapmaya çalışıyorlar. Adam olsalar, azıcık şerefleri olsa açıkça söyleyecekler: “Derdimiz temiz futbol falan değil, Fenerbahçe düşsün yeter, düşürülsün ve dava hemen kapatılsın!” Papazın çayırında bir arkadaş sormuştu, oradan teşekkürlerimle alıntılayayım “Hayırdır, ne aceleniz var?”.

QTM büyük gayretlerle, "Ellerinde kanıt olmasa Aziz Yıldırım’ı nasıl içeri alırlar abi" algısını yarattı. Bizim ilkel dönem insan beynine sahip toplum da bunu yedi, anladık. Binbir köşeden, yandaşınızla, yalakanızla kalemi kırdınız, infazı yaptınız. Şike varsa ispat isteyen, gerçeği ortaya çıkarmak için soru soran bizlere “azgın saldırgan fanatikler” diyorsunuz bunu da anladık da pek kaliteli QTM mensupları şu çok sağlam kanıtlarınızı bir gösterseniz de, sizin de iddia ettiğiniz gibi ligi son 10 hafta nasıl nakış gibi işlediğimizi bir görsek, bir anlasak, kafamızda hiç soru işareti kalmasa küme düşürülmemize ilişkin...Çok şey istemiyoruz, sadece ve sadece bağıra çağıra var olduğuna yemin ettiğiniz, biz izledik bu görüntü Fener’i bitirir dediğiniz Emenike’nin para sayma görüntülerini bir yayınlasanız da, biz de bir sussak, nasıl olur acaba?

2 hafta önce cezaevindeki oyuncuların hangisinin çaycı, hangisinin meydancı, hangisinin koğuş ağası olduğunu büyük bir zevkle anlatırken, “biz istemiyoruz ama gördüğümüz belgeler çok açık, yazık oldu Fener’e kesin düşecek” diye yazarken, Galatasaray’a bile teşvik primi gönderdiğimizi iddia ederken, Lağımsuyunu, Gargameli, Dobermanı, Fatih Terim’in hayatının tek doğru lafını ettiği Bıyıklı’yı havlatırken şunu anlamıyorsunuz. Fenerbahçe sadece bir spor kulübü değil, bizlerin sevdası, genlerimize kodlanmış bir sevda, evladımıza miras bir sevda… Ve siz, şunu da bir türlü anlamıyorsunuz, bir gün gelecek bu ahlaksızlıklarınızın faturasını ödeyeceksiniz.

Şimdi TSYD çıkmış, Shaktar maçında basın mensuplarına yapılan saldırıyı kınıyor, demokrasi falan diyor. Biz ne diyorduk.

“QTM’nin bile anlayabileceği dille ifade ettik: Biz sadece adalet istiyoruz.

Bir gün herkese lazım olacak adaleti istiyoruz. İleri değil normal demokrasilerde var olan, adil yargılanma, masumiyet karinesi gibi haklarımızı istiyoruz.

Ayrımcılık değil sadece adalet.

QTM’nin en kaliteli mensuplarının çığlıkları ile, TV’lerde yargısız infaz değil, mülkün temeli olan adaleti istiyoruz!"

QTM ne yaptı bu arada, ortada ne anayasa bıraktı, ne basın kanunu, ne basın meslek ilkleri. Şimdi TSYD’ye soruyorum. Siz, en kaliteli mensuplarınızın, Anayasayı, Basın Kanununu, kendi yazdığınız basın meslek ilkelerini çiğnediği bu 35 gündür, bir kere bile meslektaşlarınızı insafa davet mi ettiniz, bir kere bile, bu ilkelerin çiğnenmesini kınadınız da mı, Fenerbahçe taraftarını kınıyorsunuz. Siz kimsiniz? Saray soytarısı mı? Sizin o en kaliteli mensuplarınız kim oluyor da, Fenerbahçe taraftarına azgın saldırgan fanatikler diyebiliyor. Önce, bu ahlaksızları kınayın, TCK’nın soruşturmanın gizliliğine ilişkin 285/1 maddesini ihlal ettiğini açıkça ilan eden en kaliteli mensuplarınızdan hesap sorun, sonra gelip bizi yargılamaya kalkın…Başbakanımızın dediği gibi “Sevsinler sizi…”

Şike yapılmadığının ortaya çıktığı, yalanların gün yüzüne döküldüğü günün gelmesini, hesap gününün gelmesini bekliyoruz. Fenerbahçe nefreti ile gözü dönmüş, henüz iddianame bile ortada yokken, kendini savcı yerine koyarak suç delilleri bulmaya çalışan, kendini hakim zannedip karar alan, soru sorma refleksini tamamen yitirmiş, küme düşürülmesini bırakın Fenerbahçe kapatılsa gene tatmin olmayacak QTM’nin ve en kaliteli mensuplarının hesaba çekileceği günü bekliyoruz; çünkü o gün tövbe kapıları kapalı olacak, af olmayacak.

QTM ile ilgili yazıyı başlıktaki sözle bitirelim: ”Her derde deva bulunur. Lakin ahlâksızlık illetini iyi edecek bir ilaç yoktur.”

Velhasıl kelam, ahlaksız QTM’nin tedavisi yok…